İçerideki siyaset cadı kazanında mikserlenirken, dış siyasetin nasıl çığırından çıkarıldığını izliyoruz.
Son günlerde bir Suriye rüzgarı esiyor. Yeni göç dalgası kuşkusu on dakikada çözülüverdi. Allah’tan el değiştiren güç, el değiştiren değiştirene.
Kimi pekaka diyor, kimi aypici, smo, bir de heteşe çıktı, el kebab tel rıfatt. Zafer havaları, alametin fabrikasında alabildiğince üretimin sonucunu pompalamak neyin aşısı?
Ateş çemberinin etrafında olsak da yaşam sürüyor. Akşam olmuş sofrada tabağa sürten kaşık sesleri arasında kopan gürültü bir binanın çöküşünden aşağı kalır yanı yoktu. Eyvah diyerek pencereden aşağıya bakınca rahatlamıştım. Çöken bina değil duvarın bir kısmıydı. Gabarı yüksek bir kamyonet sokağın duvarındaki köpüğü, dekoratif ahşap figürleri ve yağmur borularını alıp sokağa saçmıştı.
Büyükşehir’e geçince sokak iyileştirme çalışmasının ilkiydi. Proje bitmeden her karşılaştığımızda eksiklikleri dile getirmiş yoksa uzun ömürlü olmayacağını söylemiş, gerek sözlü gerek yasal yolları denemiş, sorumluların sorumsuzluğu nedeniyle sokak tel tel dökülmesinin seyrini yaşarken bir gecede tel rıfat’a dönüşüverdi.
Amaç etrafa sahip çıkmak, ulusal servetin çar çur edilmemesiydi, güzelliğin korunmasıydı. Hiç sevmem siyasetçileri, koltukları işgal eden üst düzey diye nitelenen nicelikleri. İktidardaki özgüven kendilerince övünülecek gibi. Bu özgüven sorumsuzluğu karşısında insan acısını yüreğine gömüyor.
Geçtiğimiz hafta, editör yazımı anlaşılmaz hale getirmiş.
-birbirlerini tanıyorlar abi başımız sıkıntıya girmesin.
Sıkıntıyı gidermek, yardımcı olmak için yazıyoruz. Acaba Vali Bey, ya da Emniyet Müdürü; sordu mu akıllı kavşaktaki polise, ‘nedir bu durum?’ diye. Devlet için; kimin hırlı, kimin hırsız, sahte dövizci kimin gerçek yurttaş, kimin petrol ağası, vergi kaçakçısı, kimin kel Rıfat olduğunu bilmek zor değil.
Herkeste bir güç, gücün karşısında otokratik yaklaşım obezleşen sorunların karşısında iktidar tarafından oksitlenmiş çiviler uygarlığın dibinde kibrit suyu.
Herkesi kendi haline bırakıp kendi kendilerine takılırken ülkemizin uygarlık manzarası ortada. Uygarlık eğitime bağlansa da yönetimin vurdumduymazlığı ilkelliği omuzlarımızda taşıtıyor.
Uygarlık yolunda insanlık, toplumu düzenleyen, bireysel hakları koruyan ve kuralları belirleyen yasalar icat etmiştir. Toplum adına çırpınırken devletin koltuklarında oturup kurumların nasıl işleyeceği belirlenememesi gözyaşlarımızı içimize akıtmaktan öteye gitmiyor.
Vakti zamanında büyük dede İstanbul’da torunlarını ziyaret eder. Ev halkının kimi işe kimi pazara gider, dedeye de çıkmadan tuvaleti gösterirler. Zaman ilerleyince sıkışmış, soluğu tuvalette almış. Beklediği gibi değil. Tuvalet yok, giderken götürdüler mi diye şüpheye kapılır, Yırtınır, çırpınır.
Kenarda kütlesel bir yapıt. İncelerken kapağı keşfeder ve açar. Beklediği türden olmasa da, biraz düşündükten sonra kararını verir üstüne çıkar çıkmaz bir ayağı klozetin içinde bir ayağı dışarda vücudunun yarısı da klozette, ‘anderler bu neymiş böyle’ der incinen vücudu ağrıyla, sızlana sızlana tuvaletten çıkar.
Ortalıkta o kadar alametler belirdi ki her yer helaya dönmüş hala kullanmasını bilmiyoruz…
FACEBOOK YORUMLAR