Yazmayalı üç hafta olmuştu. Filim çekiliyor, annem ameliyat oldu, fındık, işçiler, uydurulmamış bahaneler, beni daha da özgürleştirmişti. Hepsi doğruydu.
Bir film çekiliyor yalan değil fakat filmi Ünyeliler mi yoksa filmciler mi çekiyor belli değil. Bireyselden ulusala denge yitirilince aptallığın verdiği rahatlığıyla hayatın tadını çıkarıyor insan.
Huzurumu gene Ulvi bozdu!
-Dinlendiğin yeter, yazı, yazı, yazı ne oldu? Bu akşam yazıyı gönderiyorsun!
Hastanedeki bir doktorun sözcükleri geliyor aklıma.
-Yazmak cesaret ister.
Oysa konu bolluğu içinde yazmasını önermiştim. Hastaların hastanenin çalışanların, belki de yazılarıyla hem kendisini hem de toplumu eğitecekti.
Kırılıyor insanın cesareti. Hükümet emekli maaşlarımızı beş bin liraya düşürse belki ortak akıl, ortak mücadeleden uzak derin bir köşenin karanlığında bütçesiz, çığlıksız yaşamı oyalayan yaşam, yurttaşlığı daha da geçerli kılmaz mı?
Yazılar torağa karışıp umutların yeşermediğini görünce gidişatın üstesinden değil altından geçiveriyoruz. Kısıntılar, kaşıntılarla oyalanırken, işsizlik, bütçe açıkları, zamlar, düzenli, düzensiz, bir de milyona yaklaşan buharlaşmış göçmenler…
Yeni vergiler; Hiçbir işe yaramayan, isim bulmada zorlanılan bol paça operasyonlar, sokak hayvanları yasası, ulusal tarım ürünlerine düşük taban fiyatları, İki yakamıza yapışmış değişmeyen aksine arttıkça artan sorunlar ve dert yenisi kapanan Instagram.
Yaz!
Ne yazacaksın?
17 bin lira asgari ücret alan ücretli bütçe yaparken, bütçesi olmayan devlet, bütçe yapamayan hükümet…
Sorunları çözmek, açıkları kapatmak için halkımız gönüllü olarak sabırsızlıkla bekliyor. Eskisi gibi renkli ve uçuk dünyada yaşamayı çok özledik.
Yaz!
Yaz!
İkisi ikiz kardeş gibi, ne yazacaksın, bellekte biri mevsimi, kardeşi ise sisteme doğru zorlayan sözcüklerle oynamayı anımsatıyor.
Üç hafta çok keyifli geçmişti, gene keyfim kaçtı. Düşünmeden yazılmaz, yazılar düşündürmek ve uyarmak için yazılır…
FACEBOOK YORUMLAR