Gazetenin sahibi Ulvi, gelip geçerken her hafta emreder gibi yazı yazı, yazııı…
Hep son saatlere getirir manşetlerden konu seçip sarmala dolanınca, ziyan olan zaman, emek gözetmeksizin bitiremeden vazgeçtiğimde bir rahatlık geliyor insana. Bu haftada ara verirsek Ulvi yüzüme bakacak gibi değil. Aslında bereketli bir coğrafyanın üstündeyiz, her yerden ekmek fışkırıyor, bizim toplum çok iyi bilir hele de siyasetçiler. Bakın şimdi ben nereden ekmek çıkaracağım.
Soğuktur Sivas, hele 40-50 yıl öncesi. Karakış haberleri Sivas’tan gelirdi, şimdi Erzurum’dan bile gelmiyor. Anadolu’nun iklimi sert, insanı mertti. Askerlik şimdiki gibi tercihli değil tertipliydi. Bize de Sivas düşmüştü. Önce Samsun’a sonrası Sivas. Bugünkü gibi yol, direkt otobüs bulamazsın. Üç saatlik yolu bir günde bitirebildik. Hele rahmetli Necati Dönmez amcanın hikayesi belleğimden çıkacak gibi değil. İstanbul’a çıkmış askerliği. Samsun toplanma yeri. Evden ayrılırken babam bağlamayı götürme dese de ben dinlemedim dedi. Rize, Trabzon, Giresun Ordu limanlarından asker toplayarak Samsun limanına yanaşan asker gemisine binip İstanbul’a yol almış gemide bağlama kemençe tulum çala oynaya İstanbul’a vardıklarını Çanakkale’ye sevk edilince elindeki bağlamayı gören sinemamızın dev oyuncularından Hulusi Kentmen bando takımına alır. Keyifli anılarla dolu vatan görevini yerine getirir.
Sorular gidip geliyor, yolların gemilerin, ulaşım araçlarının olmadığı karanlık bir evrenden ulus devletine.
Her bireyin anıları farklı. Sivas’a vardığımızda, otobüsten iner inmez sanki suratımıza ustura çalındı. Her yer bembeyaz, kar fırtına, yerler buz yürü yürüyebilirsen. Hemen teslim olduk. Vatan görevi başlamıştı. Ne kadar süre geçti bilmiyorum, akşam yemeğinden sonra yatma saatini beklerken dikkat çekilir çekilmez ayağa kalktık, komutanımız gelmişti. Elleri arkaya bağlı koridorda dolaştıktan sonra yemekhanenin dolabına yaklaşarak emrini verdi.
-‘Aç bakalım’ dedi. Kapaklar açılır açılmaz gördüğü ekmek, yemekler karşısında yemekhaneciye kızarak ve emirler yağdırarak,
-‘Bunlar ne, sen askerlerimi aç mı bırakıyorsun bir daha burada ekmek kırıntısı bile görmeyeceğim diyerek’ palaska falaka.
Çok soğuk Sivas. Birkaç gün sonra askeri sıcak tutsun diye 18’lik tenekelerde helva getirmişler. Gene tutturamadı yemekhaneci Şaban. Artmıştı. Tenekeler helva dolu, bugünkü karavananın işi bitmişti artan dökülecekti. Ne olursa olsun dayak da yesem yiyeceğim dedim. Yemekhanenin bir ucundan köşede duran tenekelerin yanına gittim, elimi daldırıp ekmek büyüklüğündeki helvaları çıkarıp kana kana kimse görmeden yemiştim. Kendime de şaşırmıştım, bunu nasıl yaptın diye.
Birkaç gün sonra başka bir komutanımız yemekhanenin yanındaki çöp varillerinin başında, yemekhaneciyi çağırın bakalım.
-Asker bu ne? Sen yemekleri çöpe mi döküyorsun, bir daha palaska falaka.
Şaban yemeği ekmeği dolaba koysa dayak rotadan kaldırıp çöpe dökse dayak. Belli ki arada fazla kaçıyordu ölçü, oy oy sesler çıkarırken biz de cezalandırılıyorduk Şabanı da görünce hoşumuza gidiyordu. Çözüm yöntemi yok muydu? Komutan yemekhane sorumlusunu mu dinleyecekti, onu bilemiyoruz.
Bir ay kaldı seçimlere. Acaba kazanan komutanlar kazandıktan sonra halkını dinleyecek mi? Ne falaka ne de palaska kaldı. Meclis başkanı da ‘yeni anayasa yapmak zorundayız’ diyor. Türkiye Cumhuriyeti herkesin istediğini yaptığı özgür bir ülke. Bir günde, 27 Şubat’ta yedi kadın öldürüldü. Herkes kendi iradesinin, idaresinin gereğini yerine getiriyor.
Temas, iltimas eden edene, elden ele.
TV yapımcısı Acun Ilıcalı’yı izlediklerinde bile ekmek çıkarmak olası. Hem de memlekete yetecek kadar. Bir tane Acun Koskoca adayı idare ediyor. Ne askeri var, ne savcısı, polisi bekçisi, korucusu ne meclisi.
- “Zorvayvır sinirlenme yeri değil herkes aklını başına alsın” diyor, yoksa gidin Türkiye’ye. Dokunmak şöyle dursun temasa bile izin vermiyor, topluyor ACUN DURUM KONSEYİ’ni gönderiyor Türkiye’ye, sorunları kökten çözüyor. Acil durum yasaları yerine yeni Anayasayla, seçilmişlerle, seçilecekler bakalım eli kulağındaki 31 Mart’ta bize neler söyleyecek.
FACEBOOK YORUMLAR