SİYASET VE DERS

Mehmet Kıyak mehmetkyak@outlook.com

Bugünlerde bir terslik gidiyor, tam yazımı yazıyorum ve günlük gelişmeleri takip edelim derken, cümle bitmeden gündem değişiyor. Siyaset odakları karınca yuvası gibi. Yazdığım üç köşe yazısını çöpe attım. 

Siyasetçiler siyasi mimarinin özgün, nakışlı, restorasyonlu örneklerini sergiliyor bugünlerde.  Bir terslik olur mu acaba derken oğlumla geçtiğimiz yıl ki söyleşi geldi aklıma.

Fabrikadan gelmişti.
-Baba bugün yemekte sadece çorbayla, hoşaf yedik.
Ne demek o?
-Bugün 18 Mart,
-Ne olmuş?
-Her 18 Mart’ta fabrika, artan yemek paralarını Mehmetçik Vakfına bağışlıyormuş. Bugün bütün personel işçiler hepimiz çok duygulandık.

Hayat Holding’in her yıl yaptığı etkinliklerden biri. Acaba diğer holdingler yapıyor muydu? Ya büyük küçük restoranlar, insanlarımız. Öksüz Kahramanlık destanları türküleri. Damarlarımızdaki kanın, Türklüğümüzü daha çok filmlerimizden, Cüneyt Arkın’ın  yapıtlarından öğrendik. Öyle filmler, oyuncular yok artık. Şimdiki oyuncular zevk sefa içinde politikacılarımız gibi.

İskeletsiz omurgasız her delikten geçip koltuğa erişmek amaç oldu.  Sırası gelmişken tarihi filmlere kostüm kiralayan amca yaşlandı elindeki depolarca kostümü Kültür ve Turizm Bakanlığına bedava bağışlamak için yıllarca uğraşıyor.
 
Mehmetçik Vakfı’ndan şu holdingden, bu sanatçıdan, o yurttaştan bu kadar bağış yapıldı şuraya kullandık cümlesi bilinmiyor. Diğer bağışlarda da. Keyfi, düzensiz, hukukla, değil lafla yönetilmenin sonucu. Oysa önce maliyet belirlenir sonra halktan yardım talep edilir. Para toplanana kadar normal hayat haram der o para toplanmadan normal hayata geçmez insanımız. Ezbere gidiyor ezbere yönetiliyoruz. Deprem bölgesine giden erzak,  yardımlar ortalığa saçıldı.

Her kasabada depreme dayanıklı erzak depoları yapılması yerine nutuk atmaya devam edilirken siyasete girecek aday adaylarından toplanan paralar depreme bağış için kullanılacakmış. Seçime iki aydan az kaldı.600 vekil çok fazla. Kanun değişmediği için şimdikiler girsin. Bir de yenilerinin emeklilik parasını düşünmeyelim. Nasılsa şimdikiler emekliliği hak ettiler. Yenisini istemiyoruz. İşçinin, emekçinin emeklinin kamuya maliyeti hesaplanırken vekillerin kendilerinin maliyeti hasaplanmaz. Zaten hiçbir vekili tanımıyorum,  ancak yakınlarda birini tanıyabildim, ayakkabısının tozuyla ilgilenen, adını da gene hatırlayamayacağım.

Bugünlere adabı muaşeretten geçerek geldi bizim kuşak. Öyle bugünkü gibi püf diye yıkılan modern evlerin tuvaletinin banyosunun olmadığı, uygarlığı içimize sindirmeye çalıştığımız yıllar, ormandan dağdan bağdan kopup askeri birliklere gelmiş eratlara kışlalarda, ortada bir er başın da çavuş çök kapan diyerek tuvalet nasıl yapılır dersi verilirmiş. Şaka gibi tuvalet yapmanın dersi mi olurmuş?

Olur. Siyasette de olması gerekmiyor mu? Yüz yılı aşkın cumhuriyette aynı ilkel siyaset sürerken. Bir tuvalet taşına nasıl davranılacağı dersi verilirken, siyasetimiz; ölüme bile bile giden şehitlerimize, 18 Martlara özgürlüklere demokrasimize, bağımsızlığımıza cumhuriyetimize ders alacak boyutta değil mi?