Manzaradan Çıkış
Ne yazık ki ülkemizin manzarası hiç iç açıcı değil. Kendimizi nasıl da ilkelliğin aşağılık duygusuna kaptırmışız. Bu gün yüz yılı aşan Cumhuriyetimiz, doğduğumda kırk yıllıktı. Kitaplarda yazılan tarihin çoğunu yaşayarak gördük. Siyasi dervişlerin kürsülerinden salladıkları deyişlerin tekrarlarıyla gidişatın manzarası değişmiyor.
Davranışlarımıza yansımış ilkelliğin uygarlığını adeta içimize sindirmişçesine bir yaşam süren insanımıza hiçbir zaman iç huzur oluşturulmadı. Nedeni, siyaset ve siyasetçiler. Fitili ateşlenmiş dinamit sanki kalbimin orta yerinde.
Beynim gelgitlerle doluyken birden sokaktan geçen birine seslendim. Çalışamıyor. Yolda zar zor yürüyor. Numaradan bi numara uydurup emekliliğini de becerememiş.
-Buyrun Mehmet Bey
Dönüp bana bakana kadar aceleyle kapağını kapattığım zarfı uzattım. Nasıl mutlu olmuştu, ben ondan çok.
Hep ramazanlarda mı yardım edilir dedim içimden. Bir anlık da olsa o pis mutsuz manzaradan çıkmıştım.
Aynı günün gece yarısı, bir yakınımın nişan töreni dönüşü hanım,
-Yol çok sakin gir şu benzinciye yakıt alalım.
İstasyon çalışanı yakıt pompasını aracın deposuna sabitledikten sonra eline aldığı iki aparatla silecekleri kaldırıp su, köpük, sünger, cam çekeceği, depo çoktan dolmuştu, işlem aracın arka camında devam ederken kendime bu günkü manzarayı tamamla, hükümet emeklilerin mutluluğunu şubat ayına bırakmıştı, sen bekleme dedim.
Pompacı cüzdanını açtı güzelce yerleştirdi. Bu gün zenginliğim tutmuştu. Emekliliğin zenginliği ne kadar olur? Bedenimi huzur mutluluk bir hafiflik sarmıştı.
Geçmişin muaşeret, nezaket, zerafet, inceliklerle dolu yaşama biçimiyle asil, aristokrakik zenginlik bu günküler ev araba tatil, gösteriş, şatafat, zevksizlik abartma, şişinme, şişirme, görgüsüzlüğün sunumu.
Manzarayı herkes görüyor, zavallı ülkem daha çok çekecek.