GERÇEK FOTOĞRAF…
Geçtiğimiz hafta bir fotoğraf gözüme takıldı. Ultra K4 boyutlu Full HD. Birbirlerine tuzak kuran, hile yapan, yalan söyleyen alengirli karpuz yanaklı kıravatlı takım elbiseliler…
Anlaşılan politikayla uğraşanlar güzel para kazanıyor. Bırak takım elbiseyi yeni bir elbise giyemem. Ya kıvılcım deler ya da kömür karası bulaşır. Şaşıp kalıyorum; İnsanoğlu birbirini ego için karalarken, politikacılar çıkar için karalamaktan geri kalmazlar. Sonuç olarak Hiçbir şey değişmez.
İnsan düşmansız yaşayamayan en zengin yaratık. Giyiminden kuşamına, bakışından duruşuna, ses tonundan tipine, cüzdanından vicdanına , selamından selamsızlığına, ilkelliğinden insanlığına kadar. Sanat edebiyat, şiir aşk yerine düşmanda bulur mutluluğunu. Politika çabası, bulamazsa hırslanır. Bulduğunda da ‘baldan tatlıymış’ der çıkar işin işinden.
Mantıksızlığın özümsendiği ilkel fotoğraflarla dolu albümlerimiz. İnsan nelere tanık oluyor, tanık olması gereken fotoğrafların görülememesidir ve bu büyük talihsizlik. Bazen Afrika’dan bazen Singapur’dan bazen de Kuala Lumpur’dan aktarma ve mola verilerek Avustralya yolculuğu tamamlanır. Yakın bir dostum eşinin yolculuğu için 6 ay önceden hazırlık yapmaya başlar. Seyahat günü gelir çatar. Hiçbir eksiklik yok.
Samsun, İstanbul Kuala Lumpur. Avustralya Melbourne
-Haber var mı?
-Yok.
-Neredeler?
- Ne bileyim lambur lumbur diye bir yer, nasıl bir yermiş orası, mola çok uzun sürmüş.
Süre uzun olunca karnı acıkıyor, Türk parasını çıkarıyor,
-Kafamız orda çalışmadı, Türk parası orda geçer mi? Karadenizliler uyanıktır göstermemiz gerek, biraz daha bekliyor canına tak edince;
-Türk yok mu burada Türk? Gaziantepli yiğit bir kadın çıkar. Ben varım der. El ele, kol kola verip karınlarını doyurur Melbourn’e kadar o eller ayrılmaz. İşte Objektifi, deklanşörü olmayan, yalansız, çıkarsız, riyasız, gerçeklerle dolu gerçek fotoğraf.
Dünyanın her yerinde var olup, ortak yazgıyı paylaşırken kendi memleketimizde birbirimize uzatacak el bulabilmeyi sorguluyor insan…