BİR BİLSEK…

Mehmet Kıyak mehmetkyak@outlook.com





Bu yazı işleri beni çok yoruyor. Belki de son dakikaya bıraktığım için konu kısırlığı yaşıyor insan. Oysa hafta içinde anlam çıkaramadığımız sayısız olaylar yaşanırken yazmanın şifresi “Yandım Allah diyor. Kafalar fazlasıyla karışık. Elin oğlu çözüm, biz sorun üretirken kafa mı kalır?

Belki de artarak sürüp giden ilkel gürültünün nedeni Meclis’in üç aydır tatilde olması. Kızılderililerin oturan boğası varsa bizim de oturan vekillerimiz var. Dışarda otlar tırpandan geçmiş, içerde koltukların tozu alınmış, tasarruf kapsamında led ampuller takılmış, meclisin lokantasındaki tencereler kostikten geçmiş.

1 Ekim açılış günü gelip çatmış. Bu yıl da planda değişiklik yok. Yanı başımdaki hamam müze yapılacakmış, eski taslar da bende. Zıvanadan çıkmış insanımız kanun yapmak, kararname çıkarmak ve taslak hazırlayıp tasarı vermeyi beklerken, oyun içinde oyun gırgır içinde gırgır. Cumhurbaşkanı mecliste, kimi ayakta alkışlıyor, kimi oturakta kimi protestoda, kimi dışarda.
Ya bizim kasabamızdaki küçük meclisin büyüğünden farkı var mı?  Görünenlerle oyalarken tesadüflerden biri takılı veriyor.

Sokak hayvanlarının havaların soğuması ve erken kararması nedeniyle çocuklarımızın güvenli ortam yaratılması için üretilen fikirler önce düzeni sonra insanı ve insanlığı yok ediyor.  Sokaklarımıza her gün yeni canlar salınıp cirit atarken kaç kişi farkında. Barbarlığı sevdiğimiz için çözümü barbarlıkta buluyoruz.

Türkiye ayağa kalkmış, ikiye bölünmüş, şimdiye kadar bir barınak yapılamamış.  Barınaksız bile çözümü varken ulan biz neymişiz diyerek gırgır şamatayla itelenen kuşkular kambura tosluyor.  İnsanı bile açlık ve yoksulluk karşısında hayvansı güdüler sararken acaba sokaklarda başıboş dolaşıp insanların gözüne hangi güdü ve dürtüyle bakılıyor.

Hayvan sever olduğum için içim parçalanırcasına üzüldüğüm ve hangi konuyu ele alırsak aynı beceriksizlikle karşı karşıyayız. Sanki ülke güven ve huzur içinde. İki sokak ötede polisimize dede, baba, oğul saldırma cüretini gösterirken gerekli olan gerçekçi politikalar, nasıl, neden üretemiyorlar anlaşılır gibi değil.

Seçimi bekler vatandaş, ben tedirginliğin doruğunda sen gırgır şamatada.
İçimizdeki ateş sönmeden gözüne külliye küllüye kül serpilirken, kim külliyen yalanlarla vatandaşı katakülliye getirirse değişim aşerer. Değişenden hayır gelir mi?
Bir bilsek hayırın, hayır ve hasenatın kendimizde olduğunu.