ANADOLU COĞRAFYASI'NDA BÜYÜK YAS
Bu hafta yazamıyorum, içimden gelmiyor dedim. Elektrikler de kesik.
-Tamam abi.
Şehrin göbeğinde mum ışığında oturuyoruz. Yeterli olan özelleştirilmiş özel adamlara para akıtalım..
Uyuyamadım bu akşam, dışarıdaki rüzgarın çaldığı ıslık yatak odasında yankılanıyor. Sabahın dördü. Ev çok soğuk ısınmıyor!
Belki de çalan ıslık;
- Ne yatıyorsun? ‘Dışarıda kıyamet kopuyor’, ’kalk’ diyordu.
Enkaz altında beton yığınları arasındaki insanları düşünüyorum. Tabiî ki hükümeti de sistemi de sorumsuzlukları da. Bir gün önce tam bu saatlerde sabaha karşı şiddetli deprem can evimizden vurdu. İlkbahar havasında geçen en sert kış mevsiminin başlangıcında. Sabah ezanı okunuyor, dua ediyorum.
Cehalet mi sorunsuz sorumlular mı? Kaloriferli doğalgazlı evlere tıktılar insanımızı. Bugünler için soba, baca akıllarına gelmedi. Akıllara gelen para; evler, arsa plan proje denetim hep para ekseninde döndü.
Bir dostum, belediye kapısında müteahhit göründüğü zaman ellerini ovuştururmuş, para geliyor diye. Başka bir dostum yeni taşındığı siteye binanın altı otopark olacaktı ama büyük bir marketin park ettiğini söylüyor. Bina yapmak için, otopark arsa belgesi göstermek zorunluluğu varmış. İster Akkuş’tan istersen Tokat’tan.
Betonu sulamak için, iki misli fiyatla satılan şantiye abonesi, az gelişmiş makamlara kaymak için olmalı. Mühendisler sulanan betonun c35’den c40’dan daha güçlü olduğunu söylüyorlar.
Yazılıp çiziliyor, her kanalda bilim insanımız, ne değişiyor?
Milyarlarca dolar harcayıp yenisi yapılabilir ama milyarlarca para harcasan asla geri gelmeyecek canların hesabı kim nasıl verecek? Cumhuriyet meydanında Kızılay’ın kan alma merkezindeki göz yaşartıcı kalabalık. Ülkemiz, istemediğimiz halde kimlere kucak açmadı, şimdi kendi insanımıza kendi canlarımıza kucak açmanın, evlerimizi açmanın zamanı. Bu günlerde elbiseyle battaniyeyle olacak iş değil.
Dayanışma edebiyatını değil, destanını yazar insanımız…